ADANA (GÜNAYDIN)- Atatürk Kültür Dayanışma Eğitim
Vakfı 16 yıl önce kuruldu. Adana’nın yetiştirdiği önemli değerlerden
biri olan Gül Karyaldız’ın başkanlığını yaptığı AKDEV, partilerüstü
yapısıyla her siyasi görüşten olan Atatürk ve Türkiye sevdalısını
biraraya getirme başarısını gösteren Türkiye’nin nadide kuruluşlarından
birisi.
AKDEV Üniversitelerini kurmak için yoğun bir çaba içinde olan
Karyaldız, ilk üniversiteyi memleketi Adana’da kurmak istediğini
belirterek, belediyelerden yer istiyor. Yer bulunması durumunda
yılbaşında temel atabileceklerini belirten Karyaldız, Adana’nın bir
cennet olduğunu belirterek, “İstanbul Bizans, Adana ise Atatürk’ün
dediği gibi ‘bu fikrin bu kıvılcımın ateşlendiği yer’. Adana hiç
değişmedi o günden bugüne” sözleriyle Adana’nın önemini ve değerini
anlattı. İnsanların artılarının görmezden gelinmesinin toplumu ikiye
böleceğini ifade eden Karyaldız, insanların siyah ya da beyaz değil gri
olduğunu belirterek, gri renkleri görmek gerektiğini söyledi.
Demokratlık adına Andımız’ın kaldırılmasını dış güçlerin dayattığını
belirten Karyaldız, “O zaman ben de bir sivil toplum örgütü başkanı
olarak evrensel anlamda onları demokratlığa davet ediyorum. ‘Sen de
andını kaldır’ diyorum” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin korkunç derecede geriye gittiğini ancak halkın iyi
niyetinden dolayı ne yapıldığının farkında olmadığını kaydeden
Karyaldız, “İş artık son çeyrekteki anne babalara düştü. Artık bu
sorumluluğu alma dönemi geldi. Evlatlar yetişkinlere bir ders verdi.
Elele olalım Türkiye adına adımlar atalım. Yurtdışındaki yaptırımcı ve
bizim kadar kafası çalışmayan insanların demokrat olduklarını iddia
ettikleri güce karşı bir tavır alalım” diye konuştu.
AKDEV Başkanı Gül Karyaldız ile vakfın çalışmaları hakkında konuştuk.
AKDEV ne zaman, nasıl kuruldu?
AKDEV, 1997 yılında Atatürk faktörünün popüler olmadığı bir dönemde
özveriyle kuruldu. Maddi ve manevi olarak bir avuç insan destek verdi. O
günün Valisi Oğuz Kağan Köksal ve eşi Olcay hanım, o günün komutanı
Aytaç Yalman Paşa, o günün savcısı Ahmet Geylani Tuğrul, o günün DGM
Başkanı Fevzi Elmas ve eşi Tülin hanım… Yüreğinde Atatürk sevgisini
taşıyan öğretmenler,halkımız ve onların desteğiyle kurulmuş bir vakıf
AKDEV. Kuruluş yapısında bile partizanca bir durum yok. Son derece
tarafsız, sadece Atatürk sevgisi ve Türkiye çıkarı taşıyan bir vakıf
olarak kuruldu.
AKDEV, bugüne kadar ne tür faaliyetler gerçekleştirdi?
AKDEV güzel işlere imza attı. Her şeyden önce vakıf senedinin F ve K
maddelerinde yer aldığı gibi dünya olaylarına seyirci kalmadı. Hepsinde
tepkisini ortaya koydu. Yetiştirme yurtlarından her yıl 18 yaşını
doldurduğu için ayrılmak zorunda kalan gençler için bir mücadeleye
giriştik. Eğer bu gençlere sahip çıkılmazsa o gençleri dışarıda mafya,
terör örgütleri bekliyor. Kızları çok daha hazin bir son bekliyor.
Devletle el ele projeler oluşturmaya çalışıyoruz. Yurt içi ve yurt dışı
olaylarda lobi çalışmaları yapmaya başladık. Paris’te Ermeni
soykırımıyla ilgili yapılan heykellerle ilgili tavrımızı koymaya
başladık. Atatürk Orman Çiftliği’nden yer isteyen Amerikalıların
vazgeçmesini programlarla sağladık. Şırnak’ta kütüphanemiz için mücadele
verdik. O kadar çok şeye vesile oldu ki AKDEV. Hiçbir olayda suskun
kalmadı.
AKDEV Üniversitesi’ni kurmak için bir çalışma yaptığınızı biliyoruz
Evet. Bir üniversite kurmak için büyük bir mücadele veriyoruz ve şu
anda son derece verimli bir noktadayız. Çok değerli il başkanları,
siyasetçiler, yüreğinde Atatürk sevgisi taşıyanlar, partiler üstü
çalışanlar bizi destekliyorlar. O yönden de kendi adımıza bir sorun
olduğunu düşünmüyorum.
Nerede kurulacak?
Adı AKDEV Üniversiteleri olacak ve Adana’da başlamasını istiyorum.
Şu an en önemli eksiğimiz yer sorunu. Belediyelerden bize yer
vermelerini istiyoruz. Siyaset koltukları gelip geçicidir ama vakıflar
uzun vadeli, eğitimin odağı olan kurumlardır. Bu nedenle bıraktığınız iz
çok değerli ve önemlidir. Bu bağlamda belediyelerin de Atatürk
üniversitelerinin kurulması için bize yer vererek tarihte bir iz
bırakmalarını istiyoruz.
Belediye yer verirse finansmanı nasıl sağlanacak?
Sponsorlarımız yapacak. Şu anda sadece yer sorunumuz var. Çünkü
sponsorlarımızın her biri bir şey yapacaktır. Şu anda TÜSİAD grubundan
bile gönlünü bize vermiş olanlar var.
Belediye yarın size yer verse ne zaman inşaat başlar?
Yılbaşı itibariyle başlatırız. Çok değerli işadamları böyle bir
yatırımı kurarlar. Tabiî ki bu konuda projeyi vakıflara sunmamız
gerekiyor ama o konuda da bir sorun çıkacağını zannetmiyorum.
Adana’dan İstanbul’a uzanan bir öykünüz var. İstanbul’dan baktığınızda Adana’da ne görüyorsunuz?
Adana cennet. İstanbul Bizans, Adana ise Atatürk’ün dediği gibi “bu
fikrin bu kıvılcımın ateşlendiği yer”. Adana hiç değişmedi o günden
bugüne.
Peki, Adanalı değişti mi?
Adanalı da değişmedi. Aynı heyecanla, aynı dinamizmle bu kadar
sanatçı, ünlü gazeteci, şairler çıkıyorsa orada bir dur demek lazım.
Ülke gündemindeki Atatürk ve Cumhuriyet kazanımlarıyla ilgili tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tam bağımsız Türkiye adına sıkıntılarımız var. Askerlerimiz için
yüreğim yanıyor, hiçbirini inkar etmiyorum ama düşünüyorum da
taşıdığımız asil kanda her şey mevcut. Aşılmayacak bir sorun yok.
Türkiye adına ben umut doluyum. Karamsarlık taşıdığım, pesimist
düşündüğüm noktaları göz ardı etmiyorum ama ben halkıma ve Atatürk’üme
ciddi anlamda güveniyorum. Mesela, Büyük Britanya imparatorluğu Gandhi
için “Bir avuç tuzla mı bizi yıkacak” demişti. Bir avuç tuzla hiç
savaşsız bağımsızlık elde edilebiliyormuş. Yeterki insanlar istesin.
Onun için hayatta hiçbir şeye olumsuz bakmıyorum. Aşılamayacak bir engel
olmadığına inanıyorum. Onun için kimseye siyah ve beyaz olarak
bakmıyorum. Çünkü insanlar gridir. Kimsenin artılarını görmemezlikten
gelmemeli. Eğer gelirsek bu kez de halkı iki yana bölmüş oluruz. Halkı
kucaklamaktan yanayım. Grileri görmekten yanayım. Artıları görürseniz
daha fazla kol kola yürüme şansımız olur. Birilerini karşımıza alıp
savaş açtığımızda hedeften uzaklaşıyoruz. Hatta Atatürkçü düşünceden o
korkuyla insanları uzaklaştırıyoruz. Yapılan hataların da farkında
olmalıyız ki o hataların acısını gelecekte bir daha yaşamayalım.
Kucaklayıcı olmaktan vazgeçtiğimiz her nokta bizi halkımızdan kopartır.
Bugün bizi bu noktaya getiren biz değiliz.
Kim peki?
Bizi, bilgili olmayan dış mihraklar bu noktaya getiriyor. Bize
“Demokrasiyi kullanamıyorsunuz” diyorlar. Demokrat olmayı bize öğretmeye
çalışıyorlar. Ben eğer andımızın kaldırılmasıyla demokratlaşacaksam ben
de bir teklif getiriyorum “Ey Amerika. Sen de andını kaldır” diyorum.
Sürekli bizi denetliyorlar. Bu denetlemeyi neden kabul ettiğimizi de
anlayabilmiş değilim ama biz denetlenmeyi seviyorsak, böyle bir
hükümetler sürecini yaşıyorsak; akıl gücümüzü kaybetmemişsek ben de
başlıyorum yurtdışındaki vakaları ortaya koymaya.
Nasıl?
Andımızı öne süren bir Amerika var ama onların andında “daha önceki
tebaları kabul etmediğime” diye koşul koymuş. Bizim kadar yumuşak bir
ant yok. Yükselme, ülkü birlikteliğini önermiyor. “Daha önceki geçmişini
unutacaksın” diyor. Bu kadar radikal bir antları var. O zaman diyorum
ki evrensel anlamda da ben bir sivil toplum olarak ben de onları dünya
çapında demokratlığa davet ediyorum. Sen de andını kaldır diyorum. Bu
kadar basit.
Kurtuluş mücadelesiyle elde edilen kazanımların ortadan kaldırılmaya ya da unutturulmaya çalışıldığı görüşüne katılıyor musunuz?
Devir, Türkiye’yi korkunç derecede geriye götürdü ama kimse ne
yapıldığının farkına varamayacak kadar iyi niyetli. Halkımız asla bir
sürü anlayışı içinde olan bir yapıda değil. Çılgın yapısı var ama şunu
düşünmek zorunda: Sona kaç çeyreğimiz kaldı? Hayat bir anlık ve sona
çeyrek kala insanlar korkularını aynı gençler gibi bir kenara bırakmak
zorunda. Geleceğe yönelik cesur adımlar atmak zorunda. Mevzubahis
vatansa kişisel çıkarlar bir yanda durmak zorunda. İş artık son
çeyrekteki anne babalara düştü. Artık bu sorumluluğu alma dönemi geldi.
Evlatlar yetişkinlere bir ders verdi. Elele olalım Türkiye adına adımlar
atalım. Yurtdışındaki yaptırımcı ve bizim kadar kafası çalışmayan
insanların demokrat olduklarını iddia ettikleri güce karşı bir tavır
alalım anlamında söylüyorum. Propagandayı bile Avrupa normlarında diye
yapan siyasetçiler var. Protesto ediyorum. Ben Avrupa normlarında olacak
kadar kapasitesi dar bir insan değilim. Ufkum daha geniş. Ben Türk’üm.
Atatürk’ün dediği gibi “Fırtınayım, kasırgayım. Dünyayı aydınlatan
güneşim”. Bu sadece semboldür. Türklük bir sınırla belirtilmiş mi? Kendi
el yazısıyla Türk tanımlaması yapmış. Bu tanımlamayı ben niye bu kadar
kendimi acıtacak şekle sokuyorum. Şekle sokmak zorunda değilim.